Dolar
32.56
Euro
34.90
Altın
2,331.52
ETH/USDT
3,205.90
BTC/USDT
66,340.00
BIST 100
9,645.02
Analiz

'Doğu Guta Kuralları': Geç kalsa da muhakkak adalet

Siyasi analist, araştırmacı Mekrem Rebah, 2013 yılında Şam'ın doğusundaki Guta bölgesinde Beşar Esed'in halkına karşı kimyasal silah kullanarak sebep olduğu Doğu Duta katliamını AA için değerlendirdi.

26.08.2016 - Güncelleme : 30.08.2016
'Doğu Guta Kuralları': Geç kalsa da muhakkak adalet

BEYRUT

İnsanlık tarihi boyunca, Suriye'deki Esed rejimi gibi zalimler, iktidarlarını koruyabilmek için kaba kuvvet kullanmışlar, katliamlar yapmışlardır. Katliamlarla aynı derecede yıkıcı olan şey, böyle rejimlerin bu vahşetleri, onların yerel muhaliflere veya bildik yabancı komplo teorilerine karşı meşru bir güç kullanımı olduğu iddiasıyla değerlendirmesi ve haklı göstermesidir.

Esed rejiminin Doğu Guta'nın sivil halkına karşı gerçekleştirdiği sarin gazı saldırısının üçüncü yılında, rejimin Birleşmiş Milletler'deki daimi temsilcisi Beşar el-Caferi, Fransa'yı bu dehşet verici saldırıyı gerçekleştirmekle suçladı. Bu gülünç ve temelsiz suçlama biraz, magazin dergilerinde görülen, uzaylılar tarafından kaçırıldığını ve tarifsiz şeyler yapmak zorunda bırakıldığını iddia eden çılgın karakterlerin haline benziyor. Resmi ağızdan gelen Fransa suçlaması kulağa ne kadar saçma gelse de, Esed ve müttefiklerinin içine düştüğü vehimlerin derinliğini hakikaten açıklar nitelikte.

Esed 21 Ağustos 2013 günü kendi halkına karşı kimyasal silahlar kullanırken, dünya olanları dehşetle izledi ve bir ABD raporunun tahmini verilerine göre, saldırıda 426'sı çocuk 1.429 kişi can verdi. Aklı başında hiçbir insan, gerçek suçlunun Esed olduğundan ve uluslararası toplumun onu ve müttefiklerini bu zulümlerinden dolayı kısa süre içinde cezalandıracağından şüphe etmedi veya durum o zaman böyle görünüyordu.

Atlantik dergisine verdiği en son mülakatında ABD Başkanı Barack Obama, daha önce Suriye'de kırmızı çizgi çekerek Esed'i kimyasal silah kullanımının ABD'nin doğrudan askeri müdahalesini tetikleyeceğine dair uyarmış olduğunu ifade etti. Ancak ABD'yi bölge siyasetine müdahil olmaktan giderek uzaklaştıran sözde "Obama Doktrini" ABD'nin baskın çıkan politikası olacaktı. Sonuç olarak Doğu Guta olayından sonra Obama, Esed'in pisliğini temizlemesini, Suriye'nin büyük hamisi Rusya Devlet Başkanı Putin'den isteyerek kolay yolu tutmayı tercih etti. Buna uygun olarak ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rus mevkidaşı Sergey Lavrov, adeta zorba bir öğrencinin okul bahçesinde azarlanmasına benzer şekilde, onursuz bir tertip içine girdiler. Bu tertip, Esed'in ileride yapacağı füze yahut hava saldırısı kapasitesini yok etmek yerine, onu sadece, sözüm ona bütün kimyasal silah zulasını teslim etmeye zorladı. Görünüşte bu trajik ilişki, Esed'in işlediği suçlar için büyük ölçüde ödüllendirilmesiyle sona erdi. Amerikan-Rus mutabakatı, Suriye'deki savaşı yeni bir düzleme iterken uluslararası toplum çaresizce bakadurdu.

Ancak Beşar Esed'in kendi halkını öldürmesi, 31 sene önce Hama şehrini yerle bir eden babasının ayak izlerini takip etmekten başka bir şey değil. Suriye Müslüman Kardeşler'inin karşısına çıkması üzerine Hafız Esed, bütün gazabıyla Alevi askeri birliklerini bütün şehrin üstüne saldı ve kendi halkından 20 bin kişiyi öldürüp şehri de yerle yeksan etti.

O sırada New York Times'ın bölgedeki muhabiri olan Thomas Friedman, Hama'ya girerken, masumane bir şekilde içinde bulunduğu taksinin şoförüne şöyle soruyordu: “Bir zamanlar burada olan evler ve içlerinde yaşayan bütün o insanlar nereye kayboldu böyle?” Kendisine eşlik edenler, ona şu ürpertici cevabı verdi: “Şu anda arabayla muhtemelen o evler ve insanların kiminin üstünden geçiyoruz.” Friedman, Esed'i böylesi bir vahşete iten mantığı, sonradan meşhur olacak şekilde, “Hama Kuralları” olarak niteleyecekti. Basitçe ifade edecek olursak, bölgeyle uğraşırken “Hama Kuralları”nın uygulanmasının, aslında hiçbir kuralın/kanunun olmaması anlamına geldiği neticesine varıyor, Friedman: En çok kan döken kimse, ayakta son kalan olacaktır.

Bu barbarca kaideler kesinlikle ve hâlâ, özellikle Suriye bağlamında, kısmen geçerli olsa da, o zamandan bu zamana pek çok şey değişti. Bir kere Hafız Esed yerel ve bölgesel siyaseti daha iyi anlıyor, kendi halkını da göz doktoruyken cumhurbaşkanı olan oğlunun asla bilemeyeceği kadar iyi tanıyordu.

Soğuk Savaş siyasetlerinin bir parçası olarak Hafız Esed, hizmetlerini her iki tarafa da sunmuş, ama diğer yandan bu kampların herhangi birinin Suriye'de yerel bazda bir yapı kurmasının önüne geçmişti. Ancak bu durum kesinlikle Beşar Esed için geçerli değil. Beşar 2005'te Lübnan'ı kaybetmek ‘başarı’sını gösterirken, diğer yandan 2011'de ihtilale dönüşen basit bir muhalif hareketi kontrol altına almakta başarısız oldu. Beşar, Esed rejiminin ‘sağmal ineği’ Lübnan'ı ve böylece bölgesel hami statüsünü kaybetmekle, 1990'dan beri koruduğu İsrail'in gözünde de değersiz hale düştü.

İkincisi, Beşar Esed İran'a ve onun (Hamas'ın Irak'taki hizipleri gibi) ortaklarına Suriye'de ‘tezgah açma’ izni vererek kendi evinde misafir haline geldi. Suriye'nin tümünde süregiden iç savaş, Esed ve rejiminin yerel hiçbir muhalif grupla başa çıkacak, onlara üstün gelecek gücü olmadığını, dolayısıyla da bu grupları bastırmadaki hamallığın büyük kısmını Rus ve İranlı müttefiklerinin yapmasına yol açtığını ortaya çıkarmış oldu.

Babayla oğul arasındaki en temel fark, Hafız'ın Hama katliamının emrini vermiş olduğunu asla inkar etmemesi, bunun yerine kendisini halkına ya da dünyaya haklı göstermek zorunda hissetmeksizin, sessiz ama kendinden emin bir halde kalmış olmasıdır. Diğer taraftan Beşar Esed yetişkinleri ve çocukları gaza boğacak, sonra bir de suçu başkasına yükleyecek cüreti gösterdi.

Esed Fransa'yı, Suriye muhalefetini ve hatta Marslıları Doğu Guta katliamını gerçekleştirmekle suçlamaya devam edebilir, edecektir de; fakat buz gibi bir gerçeklik ortada apaçık duruyor: Duma, Madaya, Halep, Der'a ve Humus'taki diğer Suriyeli sivillerin kanı, daha fazla geç kalmaması gereken bir cezalandırmayı gerektirmektedir.

Mekrem Rebah, Georgetown Üniversitesi Tarih Bölümü'nde doktora adayıdır. “A Campus at War: Student Politics at the American University of Beirut, 1967-1975” isimli kitabın yazarıdır ve Now Lebanon gazetesinde düzenli olarak köşe yazısı yazmaktadır.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.