Dolar
32.33
Euro
34.88
Altın
2,220.79
ETH/USDT
3,570.60
BTC/USDT
70,797.00
BIST 100
9,079.97
Analiz

IKBY referandumu Araplar, Türkler ve Ortadoğu için ne anlama geliyor?

IKBY'nin gayrimeşru ayrılık referandumu, Kürt-Şii ittifakının bitişinden ziyade, aslında bin seneden daha da eskiye dayanan Kürt-Sünni Arap birlikteliğinin sonunu ilan ediyor.

Doç. Dr. Şener Aktürk  | 18.10.2017 - Güncelleme : 21.10.2017
IKBY referandumu Araplar, Türkler ve Ortadoğu için ne anlama geliyor?

İSTANBUL - ŞENER AKTÜRK

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Irak'tan ayrılmaya yönelik olarak kendi başına aldığı referandum kararının önemini ne kadar vurgulasak yine de mübalağa etmiş olmayız. IKBY referandumunun hem lehinde hem de aleyhinde serdedilen görüşler bir takım eksik ve yanıltıcı ifadelere ve yanlış varsayımlara dayanıyor. Bu kısa yorum yazısında bunları eleştirel bir süzgeçten geçirerek düzeltmeye çalışacağım. Bu düzeltme çabası sürecinde, olup bitenlere ve bu olup bitenlerin tarihi önemine dair daha doğru bir resim ortaya çıkacağını umuyorum.

Referandum sadece Kürt-Şii değil, Kürt-Sünni Arap ittifakını da çatlattı

Her şeyden önce, IKBY lideri Mesut Barzani, Irak'ın resmi Kürt haber kanalı Rudaw aracılığıyla referandumdan sonra gerçekleştirdiği ilk halka sesleniş konuşmasında [1], merkezi Irak (Bağdat) hükümetine hitaben, “Kürt-Şii ittifakının bittiğini haykıran sizsiniz. Başarısız bir deneyimi sürdürmenin anlamı yok," dedi. Ancak Barzani'nin bu sözleri, IKBY'nin ayrılık referandumunun ifade ettiği önemin, belki de Kürt-Şii ittifakının bitişinden ziyade, aslında bin seneden daha da eskiye dayanan Kürt-Sünni Arap birlikteliğinin sonu olmasından kaynaklandığı gerçeğini göz ardı etmesi sebebiyle yetersiz, eksik bir beyanattır. Araplar ve Kürtler, 13 asrı aşkın süredir, Müslüman oluşlarından bugüne kadar birlikte yaşamış ve birçok alanda birbirlerini derinden etkilemiş oldukları için, bu gelişmenin önemine ne kadar vurgu yaparsak yapalım abartıya kaçmış olmayız (ki birçok Kürt Araplardan sonra İslâm'a giren ikinci büyük etnik grubun Kürtler olduğunu iddia etmeye ve bununla iftihar etmeye kadar işi vardırmakta). Arap-Kürt ayrılığı, ABD ordusunun desteklediği (terör örgütü PKK'nın Suriye kolu) Kürt 'sosyalist' PYD'nin Tel Abyad gibi birçok Arap şehrini ele geçirdiği ve kuzeydoğu Suriye'nin Arap nüfusunun önemli bir kısmını sürdüğü (yahut yaşananları hoş göstermek için korkunç bir kelime oyununa müracaat edilecek olursa, "etnik açıdan temizliğe tabi tuttuğu") Suriye'de senelerdir tedricen ilerleyen bir süreç.

IKBY'nin, nüfusunun çoğunluğunu Arapların oluşturduğu Irak'tan ayrılma kararının ardındaki motivasyon şayet Bağdat hükümetinin uyguladığı (Şii yanlısı, Sünni karşıtı) mezhepçi ayrımcılıksa, sadece Sünni Kürtler değil, Sünni Araplar ve Şii olmayan sair unsurlar da Sünnilerin ayrımcılığa tabi tutulmayacağı rakip bir "özgür Irak'ın", "kuzey Irak'ın" veya başka bir rakip devletin kuruluşunda yer alabilirlerdi. Böyle bir devlet, yalnızca IKBY'nin başkenti Erbil'i değil, Irak topraklarında kalan en büyük Sünni Arap şehri olan Musul'u da kapsıyor olurdu. Fakat gerçekleşmiş olan hadise böyle bir şey değil. Yaşanan hadise şu: IKBY Irak'ın geri kalanından tek taraflı olarak ayrılma talebiyle bir referanduma gitti. Bu kararın zahirdeki tek gerekçesi IKBY'nin etnik farklılığı. Böylece Sünni Arapları ve diğer azınlıkları, Şiilerin tahakkümündeki merkezi Bağdat hükumetine karşı durma hususunda yalnız bırakmış oluyor. Bu kararın Irak'taki diğer tüm "Sünnilere" yönelik tetikleyeceği ilk etki felaket mahiyetinde olacaktır: Kürtlerle birlikte bütün Sünniler Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 40 ilâ 45'ini teşkil ediyordu, fakat Kürtlerin Irak'tan ayrılmasıyla geriye kalan Sünni nüfus, ezici bir Şii çoğunluğun olduğu ülkede daha da küçük bir azınlığa dönüşecek, böylece halihazırda zaten savunmasız bir şekilde maruz kaldıkları zulme karşı daha da korunmasız kalacaklardır.

Irak ve Suriye'de Sünni Araplar: Dört devlet benzeri yapı tarafından bölüşülen bir grup

IKBY'nin ayrılığa yönelik kullandığı inisiyatif, Sünni Arapları ve Bağdat hükumetinin elinde ayrımcılığa maruz kalan diğer azınlıkları çeşitli açılardan ve önceki dönemlerden daha da savunmasız bırakacak şekilde zayıflatmış bulunuyor. Türk medyası Türkmenlerin kötü durumuna fazlasıyla odaklanmış olsa da IKBY referandumundan en büyük zararı görenler Sünni Araplar olabilir. Nitekim onlarca yıldır ilk defa, Irak'taki ve Suriye'deki Sünni Arapların "işte bu bizim devletimizdir" diyebileceği, ne fiilen ne de hükmen bir tek devlet ortada kalmış durumda.

Sünni Araplar -kısmen süregiden harplerden dolayı önceki zamanlara göre daha da mezhepçi bir hale bürünmüş olan- Şam ve Bağdat'taki siyasi iktidarın dışında tutulmadılar sadece, sırasıyla kuzey Irak ve kuzey Suriye'de şekillenmekte olan Kürt milliyetçisi ve Kürt sosyalist devlet benzeri yapıların siyasi merkezleri olan Erbil ve Kamışlı'dan da tecrit edildiler. Bu ise büyük oranda Irak ve Suriye'de 2003 ve 2011 yıllarından beri devam etmekte olan ve her iki ülkedeki Sünni Arapları marjinalleştiren savaşların sonucudur. Diğer bir tabirle Sünni Araplar, bir zamanlar Irak ve Suriye'nin olduğu toprakların artık "en büyük devletsiz etnik-dini grubu" haline gelmiş oldular. On milyonlarla ifade edilen nüfusa sahip bir halk, artık sadece büyük ölçüde askeri kaba kuvvetle -sözüm ona- yönetiliyor. Esed rejimi, Bağdat hükumeti, IKBY peşmergesi ve PYD militanları arasında bölüşülmüş olan "dört işgal bölgesine" benzeyen topraklarda yaşıyorlar. Hususen Kürt 'sosyalist' PYD, aralarında anarşistler [2], Marksistler [3] ve ABD hava kuvvetlerinin de bulunduğu tuhaf bir Batılı gönüllüler ittifakı tarafından destekleniyor. Bu ittifaka dâhil olanlardan en son saydığımız unsur, yani ABD hava kuvvetleri, son zamanlarda Esed rejiminden [4] bile daha fazla sivil öldürmesi [5] hasebiyle özel bir vurguyu hak ediyor.

IKBY'nin etnik farklılık sebebiyle Irak'tan ayrılma kararı ve böylece Sünni Arapları tamamen Bağdat hükümetinin merhametine terk ediyor olması, Sünni Arapların tecrit edilme ve askeri güç eliyle gadre uğratılma sürecini de tamama erdirmiş oluyor. Dahası, aralarında hem Şii hem de Sünnilerin bulunduğu Türkmenler ve Asuri Hıristiyanlar gibi diğer azınlıklar da, bir yanda Bağdat ve Şam'daki Şii elitlerin, diğer yanda da Erbil ve Kamışlı'daki Kürt elitlerin arasında yaşanan siyasi iktidar çatışması neticesinde devre dışı bırakılıyor.

IKBY'nin Irak'tan ayrılması Türkiye, İran, Suriye ve Balkanlarda ayrılıkçılığı tetikler mi?

Irak'tan ayrılma hedefi güden IKBY referandumuyla ilgili tartışmalardaki bir başka önemli tema, IKBY'nin Irak'tan kopuşunun Türkiye'de de Kürt ayrılıkçılığı tetikleyeceği spekülasyonudur. IKBY'nin Irak'tan ayrılmasının Suriye, İran, Katalonya, İskoçya ve Quebec gibi hem yakın hem de uzak coğrafyalar dahil, dünya çapında bir ayrılıkçılık dalgasını körükleyebileceği doğru olsa da, bazı kişilerin varsayıyor göründüğünün aksine, böyle bir ayrılıkçılık ille de en çok Türkiye'yi etkilemeyeceğinden, bu iddianın Türkiye’ye ilişkin varsayımı da eksik ve dolayısıyla yanıltıcıdır. Bu iddianın doğru olmadığını gösteren, konuyla ilgili birçok karşı örnek var. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bugüne kadar Suriye sınırında yaşayan (sayıları muhtemelen bir milyondan fazla olan) Arap kökenli Türk vatandaşı var. Ancak Suriye Arap Cumhuriyeti'nin bağımsızlığı Türkiye'de dikkat çekici derecede bir Arap ayrılıkçılığına yol açmadı. Yine Türk vatandaşları arasında yaşayan önemli sayıda etnik Gürcü var ve Türkiye'nin Gürcistan'la olan kuzeydoğu sınırındaki bazı bölgelerde muhtemelen çoğunluğu oluşturuyorlar. Fakat Gürcistan'ın 1992'deki bağımsızlığı Türkiye'de bir Gürcü ayrılıkçılığına da yol açmadı.

“Türk ayrılıkçılığı”nın Balkanlarda yaşadığı 'başarısızlık' konusunda da aynı durum söz konusudur. Güneydoğu Bulgaristan'ın Türkiye sınırına yakın Kırcaali bölgesindeki nüfusun çoğunluğu Türkçe konuşan Müslümanlardan oluşmasına rağmen, Bulgaristan'da bir Türk ayrılıkçılığı yaşanmış değil. Benzer şekilde, Yunanistan'ın Türkiye sınırına yakın olan Gümülcine şehrindeki nüfusun çoğunluğu Türkçe konuşan Müslümanlardan oluşuyor. Fakat Yunanistan'da ne bir Türk ayrılıkçılığı ne de bir referandum yoluyla Türkiye'yle birleşmek için bir talep görüldü, ki böyle bir referandum Türkiye'nin kurucu belgelerinden Misak-ı Milli'nin açık hedeflerinden biriydi.

Azerbaycan ile İran arasındaki ilişkilerin 1992'den bu yana seyrinde de buna benzer bir dinamik gözlemlenebilir ki bu pek çok açıdan daha da şaşırtıcıdır. Farsçayla alakası olmayan ve oldukça kendine özgü bir Türkçe lehçesi konuşan ve başlıca şehirleri Tebriz olan Azerbaycanlılar, İran nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluşturuyorlar. Yine de İran'ın Azerbaycan eyaletiyle sınırı paylaşan petrol zengini, eski Sovyet cumhuriyeti Azerbaycan, güney Azerbaycan'ı İran'dan ayrılmaya sevk etmedi. Örnekler sonu gelmeyecek şekilde çoğaltılabilir. Meselenin burada gelip dayandığı nokta şu ki, nüfusu aynı etnik kökenden bir ülkenin bağımsızlığı, Ortadoğu'da da Balkanlar'da da -aynı dili konuşsalar bile- komşu bir ülkede muhakkak bölünmeye sebebiyet vermez; vermemiştir de. Bunun ise basit bir sebebi var: İnsanların etnik, dini, cinsel, ideolojik, partizan ve bölgesel gibi çok çeşitli kimlikleri vardır ve etnik kimliği diğer kimliklerinin hepsine tercih etmelerini sağlayacak doğal bir neden yoktur.

İnsanlar kendi etnik kimliklerini kamusal alanda nispeten özgürce ifade edebiliyorlar ve mesela kendi dillerinde eğitim ve yayın yapmak için devlet desteği alabiliyorlarsa, ortada ayrılık için pek de bir gerekçe kalmamış demektir. Türkiye'nin 2004 ve 2013 yılları arasında yaptığı ve Kürtçe televizyon yayınlarının ve Kürtçe eğitimin kamu tarafından finanse edilmesine imkân veren tarihi reformlar, azınlıkların kendilerini etnik kimlikleri ve kendi dilleriyle ifade etmesine verilen desteği genişletmek suretiyle ayrılıkçılığın önüne geçilmesine yardımcı olmuştur. Aynı sebeplerden dolayı, IKBY'nin ayrılık hamlesinin, Kürtlerin hem etnik hem de (Sünni) dinî bir azınlık olarak zulme uğradığı, şikayetlerini ve çıkarlarını Tahran hükümeti karşısında ifade edebilecekleri demokratik bir mekanizma var sayılsa da son derece yetersiz olduğu İran'da, bir Kürt ayrılıkçılığını tetikleme ihtimali çok daha yüksek. Kuzeydoğu Suriye'de doğrudan ABD desteğiyle Kürt 'sosyalist' PYD tarafından kontrol edilen bölgelerde ayrılıkçılığın tetiklenmesi de muhtemeldir. Aynı nedenle IKBY'nin ayrılık hamlesini etnik veya dini zulüm temelinde haklı göstermek çok zor. Zira IKBY yüksek seviyede bir özerkliğe sahip ve IKBY dahilindeki Kürtlerin etnik ve dini hakları korunmakta.

IKBY'nin ayrılığı Ortadoğu'da Arap ve Kürtlerin kopuşunda tarihi bir dönüm noktası teşkil ediyor

IKBY referandumunun, bu kısa yorum yazısının sınırları çerçevesinde tartışılamayacak diğer birçok boyutu var. Referandumun en çok gözden kaçan noktası, Arap-Kürt ilişkileri açısından ifade ettiği önem. Yaşananları, Barzani'nin (ve onun yorumunu kabul edenlerin) tasvir ettiği gibi, Kürt-Şii ittifakının sonu olarak nitelemek yanıltıcı olacaktır. Hem Irak hem de Suriye'de yaşanan ve hâlâ yaşanmaya devam eden hadise, bu ülkelerin bir yandan Şii-egemen merkezi hükumetler (Şam ve Bağdat), diğer yandan da farklı siyasi eğilimleri olmakta birlikte sonuçta Kürtlerin hâkim olduğu ayrılık yanlısı rejimlerin (Erbil ve Kamışlı) arasında bölünmesidir. Bu bağlamda, IKBY'nin ayrılık hamlesi Ortadoğu'daki Arap-Kürt ayrılığında tarihi bir dönemeçtir.

['Regimes of Ethnicity and Nationhood in Germany, Russia, and Turkey' kitabının yazarı olan Doç. Dr. Şener Aktürk İstanbul Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyesidir]

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir. 

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.